Altay Kartalı Osman Batur

1889’da Altay İlinin Köktogay ilçesinde dünyaya gelen Osman Batur, bütün olumsuz koşullara rağmen, ülkesini ve milletini Ruslara ve Çinlilere karşı savunmuş bir destan kahramanıdır. Asıl adı İslamoğlu Osman’dır (Silamulı Ospan).Babası İslâm Bey, annesi Ayça (Kayşa) Hanım’dır

Türkistan coğrafyasında “kahraman ve cesur”  anlamındaki Batur unvanıyla anılmış ve adını tarihe Osman Batur olarak yazdırmıştır.
Henüz 10 yaşındayken usta bir binici ve iyi bir avcı olmuştu. 12 yaşına geldiğinde (1911) Osman Kazakların ünlü kahramanı Böke Batur’un dikkatini çekti ve onun yanında çalışmaya başladı. Böke Batur onun, vatanını ve milletini kurtaracak bir kahraman olacağını görüyordu.
Osman, bütün Altay topraklarının ve Doğu Türkistan’ın Çinlilerden ve Ruslardan kurtarılmasını amaçlıyordu, ama Çin’e karşı savaşacak ne güçlü bir orduları ne de yeterli silahları vardı. O nedenle, Böke Batur Osman’ı hem iyi bir silahşor hem de iyi bir yönetici olarak yetiştirdi ve özellikle çete savaşlarının inceliklerini öğretti.

II. Dünya Savaşı’nın Avrupa coğrafyasını Cehennem’e çevirdiği yıllarda Doğu Türkistan topraklarında Türklere yönelik Rus Ve Çin baskıları iyice yoğunlaşmıştı. Çinlilerin baskılarına karşı çıkan Türkler “devlete baş kaldırdı” gerekçesiyle tutuklanıyor, bilinmeyen yerlere sürgün ediliyorlardı.  Çinliler, ayaklanmalarını bastırabilmek amacıyla bütün Türklerin silahlarını toplama kararı aldılar. Osman’ın ailesinden de silahını teslim edenler oldu. Çinli yetkililer İslâm Bey’den silâhların toplanıp teslim edilmesini isteyince Osman Batur babasının ısrarına rağmen silâhını teslim etmedi ve “Bugün silâh veren yarın canını da verir, istiyorlarsa gelip alsınlar” dedi.
Osman ne silahını verdi ne de teslim oldu; tek başına dağa çıkarak ülkesinin bağımsızlık savaşını başlattı.
Osman Batur’un dağa çıkması Çinliler’in vereceği karşılık yüzünden ilk başlarda halkın tepkisine yol açtı. Fakat yaşanan olaylar onu halk arasında destanlaştırdı. Şerdiman, Nimetullah ve Nabi adlı çocukları da 1941’den itibaren istiklâl mücadelelerine katıldı. Onlardan cesaret bulan diğer Türk boyları da İslamoğlu’na katılmaya başladılar ve kısa zamanda büyük bir ordu oluştu.  Savaşmaktan başka kurtuluş yolu olmadığını gören İslamoğlu Osman’ın annesi Ayça Hanım da, yaptığı ateşli konuşmalarla oğluna destek veriyor, Doğu Türkistan coğrafyasındaki Türkleri, kurtuluş savaşına destek vermeye çağırıyordu: “Bizim canımız, bizden önce hayatını, bu dava uğruna feda edenlerin canından daha kıymetli değildir. Bizden sonrakilerin yaşaması için bizler de canımızı vermeye hazırız.”


Osman Batur (ortada),
Horloogiyn Çoybalsa – Moğolistan Devlet Başkanı (solda),
İsa Yusuf Alptekin (sağda) bir arada; Bulgun, Şubat-1944

İslamoğlu Osman, Çinlilere karşı verdiği destansı mücadeleden dolayı Osman Batur olarak anılmaya başlanmıştı. O artık Altayların efsanevi kartalı Osman Batur’du..  Osman Batur’un bağımsızlık mücadelesi 1941 Ekim ayından, 1943 Temmuz ayına kadar çete savaşları şeklinde devam etti. Bunun üzerine ikinci hanımı, üç oğlu ve beş kızı hapse atıldı. Tek erkek kardeşi Delilhan İslâmoğlu da 1942’de katledilmişti. 22 Temmuz’a gelindiğinde binlerce yıllık Türk yurdu olan Altaylar Çinlilerden bütünüyle temizlenmişti.
Hür Altay / Erikti Altay teşkilât divanı 22 Haziran 1943’te Bulgun’da yaptığı bir törenle Osman’a “Han” rütbesi ve kahramanlıklarından dolayı “Batur” unvanı verdi. Ardından daha güçlü bir şekilde Urumçi ile mücadeleye devam etti. Çatışmalar Aralık 1943’te şiddetlenince yapılan toplantıda Osman Batur başkumandan seçildi.

Osman Batur’un Altay’daki başarıları Doğu Türkistan’ın diğer bölgelerinde de etkisini gösterince İli’de (Kulca) Ali Han Töre liderliğinde büyük bir ayaklanma başladı. Bu hareketin başarıya ulaşmasıyla Kulca (Gulca) Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu ve Ali Han cumhurbaşkanlığına getirildi. Bu devleti ilk tanıyan Osman Batur oldu. Daha sonra Üç Vilâyet İnkılâbı diye bilinen İli ihtilâli, Doğu Türkistan tarihinde benzeri olmayan bir olay diye nitelendirilir. Osman Batur 7 Ekim 1944’te Kulca idaresi tarafından Altay valiliğine tayin edildi. Bunun üzerine Çinliler, Osman Batur’un on sekiz yaşındaki kızı Kabiyra ile on dört yaşındaki oğlu Baydolla’yı anneleri Mamey’in gözü önünde hunharca katlettiler. On bir yaşındaki oğlu Kariy ve dokuz yaşındaki kızı Sapiyan’ı da 20 m. derinliğindeki bir kuyuya attılar. Evlâtlarına yapılan bu muamele karşısında Mamey intihara teşebbüs etti.

Osman Batur 1945’te Uluttu Korgav Uyumu’nu (Ulusu koruma teşkilâtı) kurdu. 6 Eylül’de yapılan bir törenle Altay halkının savaşı kazandığı ilân edildi. Moğolistan ve Sarsümbe’deki Rus konsolosu, Osman Batur’u tanıdıklarını bildirdi.

1945 Ekim ayından, 1947 Şubat ayına kadar, üç bölgeden oluşan Doğu Türkistan Hükümeti’nin askeri ve mülki amiri olarak, 1947 Şubat ayından 1949 Eylül ayına kadar da, Doğu Türkistan Cumhuriyeti koalisyon hükümetinin aslî üyesi olarak görev yaptı. Çin yönetimi Doğu Türkistan’ı binlerce yıllık Türk yurdunu Türklere bırakmak istemiyordu. Baskılar, saldırılar giderek arttı. Doğu Türkistan, Komünist Çin işgaline uğrayınca Osman Batur, Milleti Yükseltme Cemiyeti’ni kurdu. Gelişmelerden rahatsız olan Doğu Türkistan’daki müslüman Türk liderleri düzenledikleri bir toplantıda dış ülkelere göç etmeye karar verdiler.
17 Eylül’de Osman Batur valilik görevinden alındı ve yakalanması için üzerine birlikler sevkedildi. O da komünist birliklerine karşı altı ay kadar gerilla savaşını devam ettirdi.
Osman Batur ve Türkistan coğrafyasını vatan bellemiş olan hürriyet aşığı savaşçılar kendilerinden kat kat güçlü Çin ordusuyla mücadele ettiler.  30 bin kişilik bir güçle mücadeleye başlayan Osman Batur ve yanındakiler, Çin ordusunun  baskıları nedeniyle, sürekli yer değiştirmek zorundaydılar. Bu nedenle, 1950 yılına gelindiğinde, Batur’un yanındakiler birkaç bine inmişti.  Osman Batur ve yanındakilerin son sığındıkları bölge Gez Kurt bölgesiydi. Fakat burası çadır kurmaya elverişli bir yer olmadığından, daha korunaklı bölgelere göçmek zorunda kalmışlardı. 

26 Eylül 1949’da genel vali Burhan Şehidî ve kumandan Tao ülkenin savaşsız Komünist Çin’e teslim edildiğini ilân etti. Çin karşısında tutunamayacağını anlayan Osman Batur yanında kalan az sayıda adamıyla birlikte 28 Ağustos 1950’de Makay’a çekildi.
Çinliler Osman Batur ve yanındakileri esir alabilmek için onları yakından izliyor, fırsat kolluyorlardı.
Komünist birlikleri Osman Batur’un yakalanması için 8. Kızılalay’ı görevlendirdi. Dunkuang’daki 8. Kızılalay 10 Şubat 1951’de Kayız’a hareket etti. Osman Batur’un kızı Azapay olmak üzere, pek çok kadın Çinliler tarafından esir alınıp götürüldü. Kuvvetleri dağılan Osman Batur, bir geçitte, tek başına, kadın esirleri götüren 200 kişilik Çinli askerin önünü kesti..

Çok sayıda Çinli asker öldürmesine rağmen, cephanesi bittiğinden Kamambal Dağı’na çekilmek zorunda kaldı ve son savaşını yaptığı Kayız’da 17-18 Şubat gecesi Çin Kurtuluş Ordusu’na esir düştü. Götürüldüğü  Tung-Huang’da elleri ayakları kelepçelenerek hapse atılan Batur’a, kendisiyle herhangi bir şekilde işbirliği yapan Türklerin isimlerini vermesi için, sistemli bir şekilde işkence yapılıyordu.
21 Şubat’ta Dunkuang’a, oradan 16 Mart’ta Urumçi’ye götürüldü. Ağır işkencelerden sonra idama mahkûm edildi. “Devrim düşmanlığı” yapmakla suçlanarak, 19 Nisan 1951 tarihinde idama mahkum edildi ve karar on gün sonra 29 Nisan tarihinde Urumçi’de infaz edildi. 
İdam kararı infaz edilmeden önce Urumçi sokaklarında dolaştırıldı.

Osman Batur bir hürriyet kahramanıydı. Bütün olumsuz koşullara rağmen kendisine gizli ya da açık olarak destek vermiş olan Türklerin moralini çökertmek istemiyordu. Zaman zaman kendini toplayarak at üstünde dikiliyor, “Ben ölebilirim ama Dünya durdukça benim milletim mücadeleye devam edecek” diye haykırıyordu. 

Osman Batur Doğu Türkistan halkına korku salmak amacıyla vahşice öldürüldü. Osman Batur, ölüme giderken bile milletini düşünen ve “Ben can verebilirim; milletim, dünya durdukça mücadeleye devam edecektir!” diye haykırabilen bir Doğu Türkistan efsanesiydi.. 

Halkını özgürlüğe kavuşturmak için mücadele veren Osman Batur’un birçok yönüyle Şeyh Şâmil’e benzediği söylenebilir. Doğu Türkistan’ın hürriyet ve istiklâl mücadelesinde Osman Batur’un seçkin bir yeri vardır.
Rahmet ve saygıyla anıyoruz..





Yorum bırakın