Milli Mücadele Yılları ve İstiklâl Marşı

Ortak bir kanaatin ifadesi olarak İstiklâl Marşı, “ifade ettiği mana, taşıdığı değerler, bu mana ve değerlerin dile getiriliş şekli bakı-mından Türk milletinin ve Türk şiirinin yüz akı olan bir metindir.

Genellikle düzenli ritimle, uygun adım
yürüyüşler için yazılan marşlar ulus devletin oluşmaya başladığı ve düzenli orduların kurulduğu 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren yaygınlaşmışlardır.[1] Kahramanlık duygularını harekete geçirmek için kullanılan milli marşlar, ülkelerin zor dönemlerinde yazılmış, tüm milletin ortak duygularını yansıtmışlardır. [2]

Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahlar için bestelenen melodik, daha çok salon marşı olarak tanımlanabilecek sözsüz marşlar bir nev’i ulusal marş olarak kullanılmaktaydı. Milli marşlar, ülkelerin dönüm noktası olarak kabul edilen zor dönemlerinde yazılırlar. Bir ülkede millî marş yazılmasının, o ülkede yaşayan vatan evlatlarının düşman işgaline ve esarete karşı bir kurtuluş mücadelesi vermesi demek olduğunu ve bu mücadelenin de ne büyük güçlüklerle kazanıldığını bilen millî şair, kendisine yöneltilen bir soruya,
“Allah bu millete yeniden bir millî marş yazdırmasın” diyerek cevap vermişti.

İstiklâl Marşı’nın Yazıldığı Süreç:

Türk milletinin tam bağımsız bir millet ve devlet olarak var olma iradesinin toplumsal bir sözleşme (millî mutabakat) metni olan İstiklal Marşımız, Millî Mücadelemizi verdiğimiz kurtuluş savaşının tam ortasında yazıldı. 1911’de Trablusgarp, 1912’de Balkan, 1914’te Birinci Dünya Savaşı’na girdik. Bütün bu savaşlardan yorgun düştük. 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi sonucunda ülkemiz, fiilen İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Amerika gibi emperyalist Batılı Haçlı orduları tarafından işgal edildi. Bütün şartların aleyhimize geliştiği bu vasatta Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Anadolu’da millî bir direniş hareketi olarak Kuva-yı Milliyye Teşkilatı örgütlenir. Âkif, bundan sonra Kuva-yı Milliyye’nin amaçlarına uygun olarak çalışmaya başlar. Balıkesir’de camiilerde milleti savaşmaya çağıran vaazlar verir. 16 Mart 1920’de İngilizler İstanbul’u işgal edince Âkif, Millî Mücadele’ye fiilen katılmak amacıyla Ankara’ya gelir. 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde önce Biga, sonra da Burdur milletvekili oldu. Âkif, sadece kendisi gelmemiş, mücahitdergisi Sebilürreşad’ı da Anadolu’ya taşımıştır. Ankara, Kastamonu ve Kayseri’de Millî Mücadele boyunca yayınını sürdürmüştür. “İstiklal Marşı”, bu ortamın ürünüdür. İstiklâl Marşı’nın yazıldığı sıralarda Anadolu’nun birçok yeri emperyalist batılı işgal güçleri tarafından işgal edilmişti. Batı Anadolu Yunan ordularının çizmeleri altında çiğneniyordu. Millî Mücadele, kurtuluş ve bağımsızlık savaşı olanca hızıyla sürüyordu.

Birlik olmanın gerektiği bu zamanda maalesef bazı kişiler iç ve dış güçlerin tesiriyle Milli Mücadele aleyhine tavır takınmışlar hatta daha ileri giderek isyana kalkmışlardır. Milli Mücadele esnasında Anadolu’da işgalci kuvvetlerin desteği ile çıkartılan isyanlar, halkın Büyük Millet Meclisi ve faaliyetleri hakkında doğru bilgilendirilmesine ihtiyaç olduğunu göstermiştir. Büyük Millet Meclisi’nde şair Mehmet Akif Ersoy gibi halk nezdinde sevgi ve takdir gören fikir, sanat insanları ile din adamlarından müteşekkil bir İrşat Heyeti oluşturulmuş; bu heyet hem halkı doğru bir şekilde bilgilendirmek, hem de orduya moral vermek için Anadolu’yu dolaşıp çeşitli faaliyetlerde bulunmuştur. İşgalci kuvvetleri yurttan kovmak için en önemli unsur, ordunun durumu idi. Askerlerin düşmanla mücadele edebilmesi için sadece lojistik desteğe değil, kuvvetli bir inanca ve teşviğe de ihtiyaçları vardı. İrşat Heyeti ve Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesi halkı ve orduyu bilgilendirmek ve moral vermek maksadıyla gazete ve dergi basıyor, matbuatı askerlere ve halka dağıtıyordu. Heyetin ve Müdüriyetin yürüttüğü bu faaliyetlerin yanında, İstiklal Marşı’nın yazılması ve bestelenmesi de propaganda faaliyetlerinden olarak orduya ve halka manevi güç verecek bir unsur olarak düşünülmüştü.

Kurtuluş Mücadelesi esnasında tüm bu gereksinimler değerlendirilerek Milli Marş yazılması için, Büyük Millet Meclisi’nce bir yarışma açılır. Yarışma 25 Ekim 1920 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde şöyle ilan edilir:

İstiklal Marşı yarışması için Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nde verilen ilan

“Şairlerimizin nazar-ı dikkatine:
Milletimizin dâhili ve harici İstiklali uğrunda girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklal Marşı, Umur-u Maarif Vekâleti Celilesi’nce müsabakaya vazedilmiştir. İşbu müsabaka, 23 Kanun-i evvel sene 1336 tarihine kadar olup bir heyet-i edebiye tarafından gönderilen eserlerden intihap olunacak ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükâfat verilecektir. Ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahare ayrıca bir müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar Ankara’da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekâletine yapılacaktır.”




Ancak, Maarif Bakanlığı’na yarışmaya katılmak için verilen 23 Aralık 1920 tarihine kadar gönderilen, hatta bu tarihten sonra dahi gönderilen 700’den fazla eser değerlendirildiği halde, İstiklal Marşı olacak bir eser seçilemez. Maarif Bakanı Hamdullah Suphi Bey Büyük Millet Meclisi’nde Burdur Milletvekili olan ünlü şair Mehmet Akif’in neden yarışmaya katılmadığını soruşturur. Şairin Milli Marş için yarışmaya ödül koyulması nedeniyle katılmadığını öğrenir. Bakan, Mehmet Akif’e yazdığı bir mektupla şairin yarışmaya katılmasını ister:

“Pek aziz muhterem efendim, İstiklal Marşı için açılan müsabakaya iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstadenelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyic vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim.”

5 Şubat 1337 (1921)
Umur-u Maarif Vekili Hamdullah Suphi

Karesi vekili Hasan Basri  Bey [solda)
Maarif Bakanı Hamdullah Suphi Bey (sağda)

Yine, Mehmet Akif’in dostlarından olan Hasan Basri Bey, yarışma koşullarının şairin istediği gibi düzenleneceğini, ikramiyeyi ise bir hayır kurumuna vereceklerini söyleyince Mehmet Akif İstiklal Marşı’nı yazmaya ikna olur. Ankara’ya vasıl olduktan sonra Tacettin Dergâhı’nda ikamet eden Akif, şiirlerini, yazılarını bu güzel mekânda yazmıştır. Ancak Dergâh sadece bir ikametgâh değildir. Mehmet Akif ve onu ziyaret edenler için edebi, fikri, tasavvufi,kültürel ve sanatsal sohbetlerin yapıldığı, cephelerdeki durumdan halkın bilgi almak için uğradığı bir mekândır. [3] Akif İstiklal Marşı’nı da bu mekânda yazmıştır.

Dostları, Akif’in İstiklal Marşı’nı yazarken derin tefekküre daldığını, saatlerce düşünüp yazdığını anlatmışlardır. Herkesin sabırsızlıkla beklediği şiir on gün içerisinde tamamlanır ve 17 Şubat 1921 tarihinde Sebilürreşad Dergisi’nin ilk sayfasında “Kahraman Ordumuza” ithaf edilerek yayınlanır. 26 Şubat 1921 tarihinde ise İstiklal Marşı konusu Meclis görüşmelerine taşınır; görüşmelerde şiirin basılarak milletvekillerine dağıtılması kararlaştırılır. [4]

1 Mart 1921 günü başkanlığını Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı Meclis görüşmelerinde İstiklal Marşı’nın seçimi konusu tafsilatlı olarak tartışılır. Verilen teklifin oylama ile kabulü üzerine, Hamdullah Suphi Bey İstiklal Marşı’nı okumak üzere kürsüye çıkar: Mehmet Akif’ten şiiri yazmasını kendisinin istediğini, şairin ikramiye nedeniyle yarışmaya katılmayı uygun görmediğini, ancak görüşmeler neticesinde Mehmet Akif’i ikna ettiklerini, elemelerden kalan son altı şiirle birlikte Mehmet Akif’in şiirini Meclis’in seçimine sunduklarını söyler. Ardından,İstiklal Marşı’nı kürsüden okur. [5]

Mehmet Akif’in yazdığı İstiklal Marşı bu görüşmeden on iki gün sonra, mecliste yapılan türlü tartışmalardan sonra kabul edilir. Kastamonu vekili Suat Bey gibi Mehmet Akif’in şiirinin seçilmesinden yana fikir beyan edenler olduğu gibi, Bolu vekili Tunalı Hilmi Bey gibi Akif’in şiirinin milletin ruhuna tercüman olamayacağını iddia edenler de olmuştur.

12 Mart 1921 tarihinde süregelen tartışmalardan sonra, ekseriyet oyla Mehmet Akif’in şiirinin kabul edilmesinin ardından, Konya vekili Refik Bey millete mâl edilen bu marşın ayakta okunmasını teklif etmiştir. Meclis başkanı ise cevabında şöyle demiştir:

“Müsaade buyurunuz efendim. Heyeti muhtereme bu marşı kabulettiğinden tabii resmi İstiklal Marşı olarak tanınmıştır. Binaenaleyh,ayakta dinlememiz icap eder. Buyurunuz efendiler.” [6]

12 Mart 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklal Marşı olarak kabul edilen Mehmet Akif’in şiiri, haber olarak, gazete ve dergilerde geniş yer bulmuştur. İkamet etmekte olduğu Tacettin Dergâhı’nda Mehmet Akif’i ziyaret eden arkadaşları ve pek çok mebus samimi bir törenle şairi kutlamışlardır. İstiklal Marşı’nı para için yazdığının düşünülmesinden endişe eden Mehmet Akif, kazandığı beşyüz liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklara iş öğreten Darülmesai ’ye bağışlar. Hâlbuki, kendisi de o dönemde ciddi maddi sıkıntı içerisindedir.

Âkif, İstiklal Marşı’nı şiirlerinin toplandığı kitabı olan Safahat’a da almamıştır ve sebebini de şöyle açıklar:
“Onu millete hediye ettim. Artık o milletindir. Benimle alakası kesilmiştir. Zaten o milletin eseri, milletin malıdır.Ben yalnız gördüğümü yazdım.”

Kabulünün ardından, İstiklal Marşı, İngilizce, Almanca, Fransızca, Macarcave Farsça’ya çevrilerek, yurtiçinde ve yurtdışında dağıtılmış; mitinglerde,törenlerde halkın manevi ve milli duygularını güçlendirmek maksadı ile okunmaya başlamıştı. Orduya ve halka büyük moral olan İstiklal Marşı, yurtdışındaki elçiliklerde de törenlerle kutlanmış, elçilik mensuplarınca, sevinç gözyaşları içerisinde ayakta dinlenmiştir.

İstiklâl Marşımız, bütün Türk milletinin ortak mutabakat metnidir. Bizi millet yapan temel bileşenlerimizden biridir. Marşımız, Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin üzerinde kurulduğu toprakların savaşla tekrar vatan yapılmasının bir belgesidir, devlet ve vatanımızın tapusudur. Zira bu metin, Türk milletinin ayakta kalma mücadelesinin en kızıştığı bir dönemde, Türk’ün tarihe karşı direniş kararlılığının zirvede olduğu bir sırada üretilmiş Türk millî ruhunun ortak heyecanının, ortak iradesinin, ortak hassasiyetinin bir ürünüdür.


KAYNAKÇA ve DİPNOTLAR

[1] F. Gunther Eyck, The Voice of Nations: European National Anthems and Their Authors (London: Greenwood Press, 1995)
[2] Percy Alfred Scholes, God Save the Queen!: The History and Romance of the World’s First National Anthem (Oxford University Press, 1954)
[3] Mehmed Âkif, Nisan 1920’de Ankara’ya gelişinden itibaren yakın arkadaşları Hasan Basri, Müftüzâde Abdülgafur ve Mehmet Vehbi ile birlikte Mayıs 1921 tarihine kadar Tâceddin Dergâhı’nın selâmlık binasında kalmıştır.
[4] TBMM Zabıt Cerideleri, Cilt 8, İçtima 157, 26 Şubat 1921.
[5] TBMM Zabıt Cerideleri, Cilt 9, İçtima 1, 1 Mart 1921.
[6] TBMM Zabıt Cerideleri, Cilt 9, İçtima 6, 12 Mart 1921.


Yorum bırakın